16 Ocak 2011 Pazar

karabasan

Nefes nefese üzerindeki yorganı atıp fırladı gece yarısı yatağından; kalp atışları göğüs kafesini zorluyor, her güçlü atımın ardından boyun damarları bir genişleyip bir daralıyordu.

Başucunda duran ahşap komidine uzandı; çoğu zaman birkaç dakika ileri giden saat, tam üçü gösteriyordu...

Tepeden tırnağa ter içindeydi. "...gecenin tam üçünde..."

Fikret Kızılok'un içinde gül biten dizeleri, geldiği gibi hızla geçip gitti içinden; karabasan romantizm tanımıyordu...

Son günlerde çok sık oluyordu bu. Sık sık karabasanlara boğuluyor, kan ter içinde her doğrulduğunda yaşadıklarının rûya olduğuna bir kez daha şükrederek -gecenin bir yarısı- soluk soluğa sakinleşmeye çalışıyordu... 

Bazan bu hâl gereğinden fazla uzuyor, kurtulma  çabaları sonuç vermiyor  -ölüm bu!- tam Azrailin kollarına sessiz sedasız bırakmaya hazırlanıyorken, terden sırılsıklam, yatağın ortasında buluyordu kendini...

Geçmişin gizli saklı odalarında -karanlıklarda!- bir sorun olmalıydı uykularının huzurunu kaçıran...

Gündüzler geceye, geceler karabasanlara dönüyordu... Bunun bir çözümü olmalıydı; varsa bir suç, ya cezasını çekmeli ya da sonsuzadek affedilmeliydi...

Gün ışıyıncaya kadar, uzunca bir süre gözleri tavana dikili, bir ceset kadar sessiz kaldı...

Salonda susmak bilmeyen telefonun sesiyle uyandığında, Güneş karşı apartmanın camlarında parlıyordu.

"Efendim?" dedi, "Efendim???"

Karşıdan gelen sesle yüzü aydınlanıverdi.

"Aramıyacaktın hani?" dedi sırıtarak, ekledi sonra "bir Genel Af mı bu?!."

"Şartlı Tahliye!" diyordu karşıdan kısık sesiyle kadın "şartlı tahliye, şimdilik"...

Aldığı cevaptan belli ki memnun, salondaki koltuğun huzur dolu yumuşaklığına kendini bırakıverdi...

te

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder